Yolculuğum kontrol edilemez hale gelen bir sıkışma ile başladı. Öyle ki işimi çok sevmeme rağmen çalışamaz hale gelmiştim. Hem iş hem özel yaşantımda git gide insanlarla bağım kopuyordu. Ne olmuştu? Ne değişmişti de ben bağ kuramaz hale gelmiştim? Kendimi kurban gibi görüyordum. Bu kadar çaba ve uğraşa rağmen her şeyi mükemmel yapmaya çalıştığım halde nasıl olur da hakkımı teslim etmez, beni anlamazlardı? Gün geçtikçe kaybolan neşe ve hayat enerjimin yerini büyük bir hüzün ve karamsarlık kaplıyordu. Bir çözüm bulmaya çalışıyor ama bulamıyor, bir türlü sıkıştığım yerden çıkamıyor, gitgide daha çok sıkışıyordum. İşten ayrıldım; ama bu sıkıştığım yerden çıkmama yetmedi. Başka bir şeye ihtiyacım vardı. Aslında ihtiyacım olan kaynağa sahiptim. Bunu biliyordum ama o kaynağa nasıl ulaşıp yolumu nasıl bulacağımı bilemiyordum. Bu sırada yolum değerli hocam Dr. Zerrin Başer ve sevgili Denge Merkezi ile çakıştı. Koçluk yolculuğum, daha doğrusu kendim ve dünya ile bağımı güçlendirme yolculuğum başladı.
Koçluk yolculuğumu Martı Jonathan’ın yolculuğuna benzetiyorum. Uçabilmenin gerçekte ne olduğunu unutmuş bir kuş gibiydim. Kendimi bir kutunun içine hapsetmiş, gidip gelip kutunun duvarlarına çarparak farkında olmadan kendi ördüğüm duvarlarımı kırmaya çalışıyordum. Koçluk, kanatlarım olduğunu ve uçabildiğimi fark ettirdi. Kutudan çıkmanın yolu vardı. Bana ait ve etrafımdaki çok büyük kaynağı artık görebiliyordum.
Bu yolculuğumda en önemli yol göstericim Milton Erickson Prensipleri oldu. Prensipleri içselleştirmek yolumu aydınlatıyor ve beni yolda tutuyor.
“Her insan tam ve bütündür “ ilkesi önce kendimle bağ kurmamı sağladı. Kendimle bağımı güçlendirince çevremle de bağım güçlenmeye başladı. Bu tamlık duygusu benim hem daha güçlü hissetmemi hem de olanı olduğu gibi kabul etmemi sağladı. Hem kendime hem de insanlara farkında olmadan yapıştırdığım etiketleri kaldırınca bambaşka bir görüş alanı açıldı. Benim ve çevremdekilerin eşsiz kaynaklarını görebilmeye başladım. Bu da hoşgörülü ve esnek olmamı ve bunun sonunda da özgürleşmemin yolunu açtı. Martı Jonathan, kanatları olduğunu ve uçabildiğini hatırlıyor. “Martıların çoğu, karınlarını doyurmak için gerekli olandan fazlasını öğrenmeye çabalamazlar. Uçuşun tek anlamı vardır onlar için: Yiyeceğe ulaşıp kıyıya dönmek. Onların amacı uçuş değil, karın doyurmaktır. Ama Martı Jonathan Livingston için önemli olan yemek değil uçmaktı O,her şeyin ötesinde uçmaya gönül vermişti.”Jonathan çok basit şeylerden söz ediyordu :”Uçmak bir martının en doğal hakkıdır. Özgürlük ise, var oluşun bir parçasıdır. Boş inançlar olsun, gelenekler olsun, özgürlüğü kısıtlayan ne varsa kaldırıp atmak gerek.”
“Her insan gereksinim duyduğu kaynaklara sahiptir “ ilkesi beni cesaretlendiriyor. Ne zaman umutsuzluğa kapılırsam bu ilkeyi hatırlıyor ve kaynaklarıma ulaşmaya çalışıyorum. Martı Jonathan cesaretle kanat çırpıyor çırpıyor ve duvarların üzerine çıkıyor. Artık engel yok önünde eşsiz uçsuz bucaksız keşfedilmeyi bekleyen bir ufuk var .”Senin gibi uçmayı nasıl bekleyebilirsin bizlerden? Sen ayrıcalıklı bir kuşsun. Özel yetilerle, kutsal güçlerle donatılmışsın. Öteki kuşlardan kat kat üstünsün.”“Fletcher’ e bakın! Lowel! Charles Roland! Judy Lee! Onlar da mı ayrıcalıklı kuşlar? Ne sizden ne de benden fazla bir şeyleri yok. Tek fark şudur ki, onlar ne olduklarının bilincine vardılar ve bunu yaşamaya başladılar.”
Koçluk yaparken de “Her insan gereksinim duyduğu kaynaklara sahiptir “ ilkesi, koçluk alan kişinin kendi eşsiz kaynaklarıyla bağ kurmasına, duvarlarını kırıp kendisine yeni alanlar açmasına eşlik etmemi sağlıyor. Bu sırada ben de daha başka kaynaklarımı keşfediyor sonrasında bağ kurabiliyorum.
“Her davranışın altında pozitif bir niyet vardır” ilkesi kendi değerlerimle bağ kurmamı sağladı. Bu da hep bir performans gibi gördüğüm hayatın aslında değerlerin eşliğinde yürünen bir yolculuk olduğunu fark etmemi sağladı. Hayat; sonuçlar, hatalar ve eksiklikler değil. Hayat bir çaba ve bu çaba bizi biz yapan şekillendiren değerlerimizden güç alıyordu.
Martı Jonathan’ nın kendisiyle buluşması ve onu o yapan temel ilkelerle karşılaşması. Eşsiz koca alanda kendiyle buluştuğu ve nerelere niçin ulaşmak istediğini fark ettiği an. ”Bir tüy bir kemik kalmam önemli değil anne. Ben, bir martı olarak havadayken neler yapıp neler yapamayacağımı öğrenmek istiyorum. Hepsi bu, yalnızca öğrenmek!”
“Her davranışın altında pozitif bir niyet vardır” ilkesi, koçluk alırken ve yaparken bana hizalanmak gibi geliyor. Belirlediğimiz hedeflerin veya genişleme alanlarının ne kadar kendi özümüze ait olduğunu değerlendirmemizi sağlıyor. Bu da bu yola kendimizi ne kadar adayacağımızı belirliyor.
“Her insan o anda bildiğinin en iyisini seçer “ ilkesi, çok farklı yollar yolculuklar olsa da hangi yolu seçeceğini insan en iyi kendisi bilebilir. Bu ilke de bende kendime ve çevreme karşı sonsuz hoşgörü ve kabul uyandırıyor. Yaşanılanlarla ilgili sorumluluğu üstlenmemi de sağlıyor. Yapılan seçimlerin sorumluluğunu başkalarına veya hayata yüklememek, tamamen kendi seçimim olduğunu fark etmek sonraki seçimler için beni cesaretlendiriyor.
Martı Jonathan’ın seçimi. ”Karanlık! İçindeki garip ses bir alarm zili gibi çınladı. Aşağı in! Martılar karanlıkta hiçbir zaman uçmazlar! Karanlıkta uçmak için yaratılsaydın, baykuşlara özgü gözlerin, beyin yerine uçuş haritaların, şahinlere özgü kısa kanatların olurdu.
Orada, suyun otuz metre üstünde, Martı Jonathan Livingston’ un usunda bir düşünce parladı: Kendine öyle acımayacak, yumuşamayacaktı.
Kısa kanatlar bir şahinin kısa kanatları!
İşte çözüm! Ne aptalmışım ben! Elde etmem gereken şey, küçücük bir çift kanat. Bu kanatları gövdeme yapıştırmak ve yalnızca uçlarıyla uçabilmek. Kısa kanatlar!
Başarısızlığı ve ölümü düşünmeksizin, gecenin karanlık sonsuzluğunda altı yüz metreye yükseldi. Kanatlarını gövdesine sımsıkı kilitledi, yalnızca dar ve sivri uçlarını rüzgarın etkisine bırakarak dimdik bir pikeye geçti.
“Değişim kaçınılmazdır” bu yolculukta yeni kaynaklar, yeni alanlar keşfetmemek ve sonucunda değişmek kaçınılmazdır. Hayatta yaşananlar bizi değiştiriyor ve biz bugün dünden farklı bir şekle bürünebiliyoruz. Hallerimiz yani renklerimiz değişebiliyor bunu görebilme kapasitemiz artıyor.
Koçluk almak ve koç olma yolculuğum kanatlarım olduğunu hatırlamamı, uçmaya cesaret edebilmemi, etrafımı çevirdiğini düşündüğüm duvarların ötesine çıkabileceğime inanmamı, önümdeki sınırsız rotaları görebilmemi, kendi özümü fark edip bunu en iyi yansıtacak rotayı seçmemi ve bu rotada kararlılıkla yürümemi sağlıyor ve ben her geçen gün değişiyorum. Cesaretle yeni rotalar belirliyor ve neşeyle, mutlulukla kanat çırpıyorum.